Milli Görüş
TÜRKİYE VE DÜNYANIN BUGÜNKÜ DURUMUNUN GERÇEK TEŞHİSİ
Millî Görüş’ün temelini, sevgi, şefkat, hoşgörü, merhamet, esirgeme ve bağışlama teşkil etmektedir. Bundan dolayı da Millî Görüş’ün gayesi, öncelikle Türkiye’deki 75 milyonun ve bununla beraber yeryüzündeki 6 milyar insanın tamamının saadetidir.
Fakat ne yazık ki, bugün ne Türkiye’deki 75 milyon kardeşimiz, ne de yeryüzündeki 6 milyar insan saadet içerisinde değildir. Aksine ızdıraplar, sıkıntılar ve gözyaşının arttığı bir istikamete doğru hızla sürüklenmektedir. Her şeyden önce belirtmeliyiz ki doğru teşhis yapılmadan, doğru tedavi yapılması mümkün değildir. Bu teşhisi yaparsak ne görüyoruz:
Bunun Temel Sebebi Şudur:
Hak ve Batıl mücadelesi İnsanlık tarihinde Âdem (AS)’dan beri süregelmiştir ve kıyamete kadar da devam edecektir. Millî Görüş, kaba kuvveti değil, hakkı üstün tutan görüştür ve hakkı temsil etmektedir.
İnsanlar, tarih boyunca ne zaman hakkı üstün tutan bir zihniyet ile yönetilmişlerse saadet bulmuşlardır. Ne zaman da kaba kuvveti üstün tutan batıl görüşlerin hâkim olduğu yönetimler altında yaşamaya mahkûm kalmışlar ise sadece ızdırap çekmişler ve gözyaşına boğulmuşlardır. İnsanlık tarihi bu gerçeği istisnasız her vesile ve sayısız misaller ile apaçık bir şekilde göstermekte ve ispat etmektedir.
Millî Görüş’ün dışında kalan batıl görüşe sahip insanların zihniyetleri, soyları, inançları ve mezhepleri her ne kadar çok çeşitleri ihtiva ediyorsa da şuurlu bir teşhis yapıldığında görülür ki, bilhassa son üç asırdan beri bu batıl görüşler bir merkez tarafından kontrol edilip yönlendirilmekte, bu merkez ırkçı emperyalizm diğer bir ifade ile siyonizmdir.
Tarihimize baktığımızda Selçuklular ve Osmanlılar döneminde bin yıl Millî Görüşle dünyaya hâkim olmuşuz, bütün dünyada adil bir düzen kurup, huzur, barış ve saadeti sağlamışız. Fakat, yaklaşık son üç asırdan beri maddi güç ırkçı emperyalizmin kontrolüne geçmiş ve bu yüzden de insanlık, huzur, barış ve adalete hasret kalmıştır.
MİLLİ GÖRÜŞ NEDİR?
İnsanlığın saadeti için 5 şeye ihtiyaç vardır.
- Huzur, barış ve güvenlik,
- İnsan hakları ve hürriyetler,
- Adalet: Hürriyetlerin çatıştığı yerde hudutların adaletle çizilmesi.
- Refah,
- İzzet, şeref ve onur.
İnsanlığın saadeti için bu beş şart gerekli ve yeterlidir. Bu şartlar ise ancak Millî Görüş ile temin edilebilir. Çünkü; Millî Görüş, hakkı üstün tutan görüştür.
Millî Görüş, kimyası itibarı ile üç temel esastan yoğrulmuştur.
- Maneviyatçı olmak: menfaatçi ve materyalist olmayıp ahirete inanmak,
- Kaba kuvveti değil, hakkı üstün tutmak.
- Nefse esareti değil, nefis terbiyesini esas almak.
Kimyası böyle olan bir görüşe, Allah yardım eder ve o görüş sahipleri 3 fiziki mazhariyete nail olurlar.
- Hidayet,
- Feraset,
- Dirayet.
Millî Görüşün temeli, yukarıda da işaret edildiği gibi, sevgi ve şefkattir. Gayesi ise, bütün insanlığın saadetidir.
Bunun için Millî Görüş’ün düzen, sömürü düzeni değil, herkese hakkını veren “Adil Bir Düzen”dir.
Millî Görüş’ün yolu orta yoldur. İfrat ve tefritten kaçınan yoldur.
Millî Görüş’ün hak anlayışı:
Hak ancak 4 sebepten doğar:
- İnsan olmaktan dolayı sahip olunan temel insan hakları, herkes için eşittir.
- Emek bir hak sebebidir.
- Karşılıklı rızaya dayalı anlaşmalar bir hak sebebidir.
- Adalet gereği hak doğar.
IRKÇI EMPERYALİZM NEDİR?
Bu özelliklere mukabil batıla yönlendiren ırkçı emperyalizmin temel inanışı ise 5767 sene evvel firavunlar zamanında tanzim edilmiş olan bir sihir kitabına, “Kabbala”ya dayanmaktadır. Bu zihniyetin inanışının 4 temel esasi vardır.
- İnsanlar içinde Ben-i Israil ırkına mensup olanlar üstün varlıklardır ve diğer ırkların hepsi Ben-i İsrail’e köle olmak için yaratılmışlardır. Onlar önce maymun olarak yaratılmışlar ve sonra da insana dönüşmüşlerdir.
- Bu gerçek nazariyatta kalmayacak, yaşama da yansıyacaktır.
- Bu yansımanın gerçekleşmesi için, Ben-i İsrail’in 3 görevi yerine getirmesi gerekmektedir.
- a) Tarih boyunca bulundukları ülkelerde bozgunculuk yaptıkları için hep sürgüne gönderilmiş olan Ben-i İsrail’in Kudüs’te toplanması,
- b) Ben-i İsrail’in Fırat’tan Nil’e kadar bütün Ortadoğu’yu kapsayan (Kıbrıs ve Kuzey Doğu Anadolu’muz da dahil olmak üzere) vaat edilmiş toprakların (Arz-ı Mev’ud) tamamını içine alan Büyük İsrail’i kurması. Bunun emniyeti için de Fas’tan Endonezya’ya kadar 28 ülke yönetiminin kontrol altın- da bulundurulması ve Anadolu’da Selçuklu’nun ve Osmanlı’nın mirasçısı bağımsız bir devletin bulunmaması.
- c) Süleyman Mabedi’nin yeniden inşa edilmesi.
- Bu görevler yerine getirildiği zaman, Ben-i İsrail’in kurtarıcısı Mesih yer- yüzüne inecek (İsa AS değil!) Davut (AS)’in tahtına kral olarak oturacak ve Ben-i Israil’in dünya hakimiyetini ebediyen perçinleyecektir.
Millî Görüş’le, ırkçı emperyalizm (Siyonizm)’in temel görüşleri arasındaki fark, bunların Hak anlayışlarından doğmaktadır.
Millî Görüş’ün hak anlayışını yukarıda açıkladık. Millî Görüş’e göre hakkın ancak yukarıda belirtilen 4 sebebe göre doğacağı, başka hiçbir sebepten dolayı hak doğamayacağı anlayış ve inanışına mukabil; ırkçı emperyalizmin hak anlayışı tarih boyunca bütün Firavun, zalim ve batılın hak anlayışına uygun bir şekilde hak şu 4 sebepten doğmaktadır.
- Kuvvet, hak sebebidir.
- Çok olmak, hak sebebidir.
- İmtiyaz sahibi olmak, hak sebebidir.
- Menfaat, hak sebebidir.
Her aklı başında insanın idrak edeceği gibi, bu sebeplerin hiçbirisi hak sebebi olamaz. Böyle bir hak anlayışının yeryüzünde huzur, barış ve adaleti tesis etmesi mümkün değildir.
Bu hak anlayışından dolayı ırkçı emperyalizmin yapacağı her iş ifsattır. Millî Görüş ıslah eder, salih amel (işler), saadet getirir. Irkçı emperyalizm ise ifsat eder. Zulüm, ızdırap ve gözyaşı getirir.
Adem (a.s.)’dan beri insanlık tarihi baştan sona kadar bu gerçeği ispat etmektedir ve bu gerçeğin tarih boyunca hiçbir istisnası olmamıştır.
Irkçı emperyalizm, bütün tarih boyunca olduğu gibi bugünde ifsadını aşağıdaki tabloda (Tablo 1) özetlenmiş olan dört koldan yürütmektedir.
Tablo 1: İfsat
1 | Şiddet | Savaş | Terör | |
2 | Fikir Kirlenmesi | Mefhum | Ahlak Tahribatı | Sinema |
3 | Dünya Siyasi ve Ekonomik Nizamı | |||
4 | İşbirlikçi | Hükümetler | Medya | İş adamları |
Buna mukabil, Millî Görüş ise Ben-i İsrail dahil, bütün insanlığın saadeti için tablo 2’de gösterilen dört koldan yeryüzünü ıslah etmeye ve bütün insanlara saadet getirmeye çalışmaktadır.
Tablo 1: Islah
1 | Temel Görüş | Millî Görüş | ||
Saadet’in 5 Şartı | ||||
D-8’lerin 6 Yıldızı | ||||
2 | Hakkın Tebliği | Davet | Gayretle çalışma | Siyasi İrade |
3 | Adil Dünya Düzeni | Bağımsız | Organizasyon Düzeni | Teknoloji |
Ekonomi | 5 Temel Adım | |||
Müeyyide | ||||
4 | Millî Görüşçü | Hükümetler | Medya | İş adamları |
Siyaset | Medya | Ekonomik Destek |
Irkçı emperyalizm, ırkçı bir inanış olup, Ben-i İsrail ırkına dayanmaktadır. Halbuki bu ırkın mensupları ve yeryüzünde toplam insanların % yarımını bile teşkil etmemektedir.
Bu ırktan olmayanı ırkçı emperyalizmin has evladı kabul etmek onların inanışlarına göre mümkün değildir. Bu gerçeğe rağmen Kabbala’nın yazıldığı tarihten bu güne kadar geçen 5767 seneden beri bu batıl inanca sarılıp, dünyaya hakim olmak için bütün güçleriyle çalışmışlardır.
Bunun için iki şeye önem vermişlerdir.
- Para gücünü ele geçirmek,
- Ben-i İsrail ırkından olmadığı halde ırkçı emperyalizme hizmet edecek işbirlikçi insan gücünü ele geçirmek.
İŞBİRLİKÇİLİK NEDİR?
Bu temel inanışın doğal bir sonucu olarak da Ben-i İsrail ırkından olmayanlar ya köle olacaklar ya da yok edileceklerdir. Bu inanış; eşit haklar, adil düzen ve birlikte barış içerisinde yaşamayı kabul etmiyor.
İşte bu ırkçı emperyalizm, bir yandan 16. asırda Hıristiyanlık dinini değiştirip faizi helal sayan Protestanlık Mezhebini kurmak suretiyle yeryüzünün her tarafında kurduğu “faizci kapitalist düzen” vasıtasıyla ki bu düzen Protestanlık Mezhebinin dini düzenidir. Bütün insanlığı sömürerek para gücünü ele geçirmiş, diğer yandan da, 1 dolar üzerindeki 13 katli piramit ile sembolize edilen dünya organizasyonu vasıtasıyla Ben-i İsrail ırkından olmayanları ırkçı emperyalizmin hedeflerine hizmet ettirmek suretiyle takriben üç asırdan beri yeryüzünün insan gücünü ve kontrolünü ele geçirmiş bulunmaktadır.
İşte insanlığın üç asırdan beri barışa, adil bir düzene ve huzura hasret kalmasının temelinde yatan ana sebep budur.
Çünkü ırkçı emperyalizm, yukarıda ifade edilen temel inancından ve he- deflerinden dolayı belirttiğimiz gibi faizci kapitalist düzen ile insanlığı sömürmek suretiyle para gücünü ve 1 dolar üzerindeki 13 kademeli piramit ile sembolize edilen dünya organizasyonu vasıtasıyla da insan gücünü ele geçirmiştir.
Bu sayede; Irkçı emperyalizmin para gücü ile insan gücünü ele geçirmek ve Büyük İsrail’i kurmak için tarih boyunca yaptığı önemli çalışmalar ve hamleler şunlardır.
- 15. asrın başında İspanya’da Endülüs İslam Devletinin fikir ve inanç hürriyeti bakımından örnek bir ülke olması fırsatından yararlanan ırkçı emperyalizmin İspanya’da yaptıkları tarihi illuminiate (mürşitler) toplantısı.
- Bu toplantıda alınan kararlar mucibince Büyük İsrail’i kurmak ve Ben-i İsrail’i Kudüs’te toplamak maksadıyla (Amerika’yı Hindistan zannediyorlardı) Müslümanların Hindistan’a denizden gitmeyi başardıklarını duydukları için, gidilmesi en zor ülke olan Hindistan’dan Ben-i İsrail’in Kudüs’e getirilmesi için Hindistan’da deniz yolu açılması için Venedikli, ırkçı emperyalizmin sadık elemanı kaptan Kristof Kolomb’un İspanya’ya çağrılıp görevlendirilmesi.
- Kristof Kolomb’un yolculuğunun finanse edilmesi için Endülüs Devletinin yıkılıp, Fransızların İspanya’ya getirilmesi ve Ben-i İsrail’e mensup bir Maliye Bakanı atanmasıyla İspanya hazinesinden borç olarak bu paranın alınması.
- Kristof Kolomb’un Hindistan zannedilen Amerika’da vaat edilen zenginlikleri bulamadan eli boş olarak geri dönmesi yüzünden İspanya Kralından aldıkları borcu geri ödeyemedikleri için kral tarafından Ben-i İsrail’in katledilmesine karar verilmesi.
- O tarihte Osmanlı Hükümdarı olan Şevketli II. Beyazıt’ın merhameti ile bu katliamdan kurtulmak için kendilerinin başta Selanik olmak üzere Osmanlı topraklarına yerleşmelerine izin verilmesi.
- Amerika seyahati için büyük gemiler yapmaya muvaffak olunca bu gemilerle bu sefer Afrika’nın güneyinden geçerek Hindistan’a ulaşılması ve Hindistan’daki zenginlikleri Avrupa’ya getirmesi ile yapılan ticaretle kısa zamanda zengin olmaları, büyük bir para gücüne kavuşmaları.
- Böylece 16. asrın başında ellerindeki paranın çalışmadan ve üretmeden nema getirmesini sağlamak maksadıyla başkalarını sömürmek için faizci kapitalist nizamı yaymaya çalışmaları, Papalığın karşı çıkması üzerine Hıristiyanlık dinini değiştirip Katoliklerin karşısına faizci kapitalist sistemi esas alan Protestanlığı kurmaları, geliştirmeleri ve yaymaları, böylece Kuzey Avrupa ve Amerika yönetimlerini ırkçı emperyalizmin kontrolü altına almaları.
- Buna ilaveten 20. asrın başında Amerika’yı tamamen kontrol altına alabilmek için ırkçı emperyalizme hizmet maksadıyla evangelist mezhebini kurmaları ve yaymaları, bu adımlar atılırken bir yandan kapitalist sistem vasıtasıyla bütün insanları sömürerek “Para gücünü” erişilmez derecede artırmaları ve diğer yandan da (1$, bir dolar) üzerindeki 13 kademeli piramitle sembolize edilen yönetimle “insan gücünü” ele geçirmeleri.
- Para ve insan gücünü kullanmak suretiyle Tablo- 1’de gösterilen ifsadı 4 koldan geliştirmek, işbirlikçi hükümetler, işbirlikçi iş adamları ve işbirlikçi medya vasıtasıyla ülkeleri ve dünyayı adım adım kontrolleri altına alma çalışmalarını yürütmüşlerdir.
İşte işbirlikçiler ırkçı emperyalizmin asırlar boyu geliştirdiği bu metotlar ve imkânlar vasıtasıyla Ben-i İsrail ırkından olmadıkları halde ırkçı emperyalizmin gayelerine, menfaatleri dolayısıyla hizmet eden, yeryüzünde ifsada yardımcı olan kimselerdir.
- Irkçı emperyalizm Büyük İsrail’i kurabilmek için tarih boyunca 19 defa haçlı seferi düzenlemiştir.
Bu seferler için Hristiyanlar kullanmışlardır. Bunları kullanmak için de şu yola başvurmuşlardır:
“Ey Hristiyanlar! Siz İsa (a.s.)’nın yeryüzüne gelmesini beklemiyor musunuz? Biz de aynı meshi bekliyoruz. (Burada takiyye yapıyorlar. Onlar Hz. İsa’yı sevmezler. Onların mesihi başkadır. Onları kullanmak için böyle söylüyorlar.) Sizin elinizdeki İncil’de mesihin yeryüzüne gelmesinin şartları gösterilmemiştir. Hâlbuki bizim elimizdeki Tevrat’ta bu şartlar belirtilmiş. Gelin Tevrat’tan istifade ederek bu şartları yerine getirelim. Mesih’in yeryüzüne gelmesini bir an evvel sağlayalım.”
Nedir bu şartlar?
- Ben-i İsrail’in Kudüs’te kurulması,
- Büyük İsrail’in kurulması ve güvenliğinin sağlanması,
- Bunun için 19 Haçlı Seferini püskürten Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı’nın devamı olan bağımsız bir devletin bulunmaması,
- Süleyman mabedinin yeniden yapılması
İşte bu aldatmaca ile Hristiyanları kendi maksatları için kullanmaktadırlar.
Bu çalışmaları o kadar başarılı bir şekilde yapmışlardır ki:
Clinton; “Ben Amerika için askerlik yapmadım. Ama İsrail’in kurulması için savaşırım” diyebilmektedir.
Ve ayrıca 10 Amerika Cumhurbaşkanı, seçildiklerinde yaptıkları ilk konuşmalarında hepsi de aynen: “Benim için bir numaralı dünya meselesi, İsrail’in emniyetidir” demişlerdir.
İşte ırkçı emperyalizmin para gücü ve insan gücüne dayanarak yeryüzünü kontrollerine almalarına rağmen, Margaret Thatcher, 1990 İskoçya konuşmasında “düşmanımız İslam’dır” sözünün altında açıkladığımız bu gerçekler yatmaktadır.
IRKÇI EMPERYALİZMİN 20. ASRA AİT TEMEL PLAN VE UYGULAMASI
- Planlayıcı: Theodor Herzl
Rus Harbi esnasında Sultan II. Abdülhamid’e gelip para karşılığında Filistin’den toprak satın almak istemesi ile işe başladı. Sultan II. Abdülhamid’in kendisini “şehit kanıyla alınan topraklar, parayla satılmaz” sözü ile reddetmesi üzerine, kendisini gönderen mürşitlerinin yanına döndü ve 1897 Basel Konferansı’nı tertip etti. Bu konferansta, şu 3 kararı alarak bir asırlık plan ve hedeflerini ortaya koydular.
- Sultan II. Abdülhamit tahttan indirilecek,
- Osmanlı Devleti yıkılacak.
- 100 yılda Müslümanlık ortadan kaldırılacak.
İnanıyoruz ki Müslümanlığın koruyucusu Cenab-ı Allah’tır. Irkçı emperyalizmin gücü zahiridir. Gerçekte kudret ve kuvvet sahibi yalnızca Cenab-ı Allah’tır. Bir burada ırkçı emperyalizmin planlarının ne olduğunu ortaya koyuyoruz.
- Planlayıcı: Emanuel Karasu
Irkçı emperyalizm, Basel konferansı ile karara bağladığı planın uygulanması için İtalyan Hahamı, Emanuel Karasu’yu seçerek görevlendirmiştir. Emanuel Karasu, bu planı uygulamak için önce hazırlığını yaptı. Sonra uygulamaya geçti.
Bunun için İtalya’dan geldi. Osmanlı topraklarında, Selanik’e yerleşti. Burada İttihat ve Terakki’yi önce dernek olarak kurdu. Ve mason localarını açtı. Böylece etrafında insan gücü oluşturmaya gayret etti. Bu bölgedeki bazı askeri bürokratları etkileyerek bunları tahrik edip, Padişaha karşı İstanbul’a yürümelerini sağladı.
Barışçı 2. Sultan Hamit Han bunları telef edebileceği halde şefkatli bir insan olduğu için “bunlar benim tebaalarım. Kan dökülmesin, ne istiyorlarsa yapalım” diyerek arzularına uymayı tercih etti. Ve bunların baskısıyla 1878’de kapatmış olduğu Meclis-i Mebusan’ı 30 sene sonra 1908’de yeniden açtı. Emanuel Karasu, bu meclise Selanik Milletvekili olarak geldi. Çoğunluğu yine gayr-i müslim olan ve Emanuel Karasu’nun kontrolünde olan bu meclisten 1 yılda Sultan Abdulhamit’in halli için karar çıkarttı.
Bu kararı tebliğ eden heyetin başında saraya bizzat kendisi gitti. 1909’da Sultan Abdulhamid’i Selanik’e sürgüne gönderdiler. Bunun sonucunda İttihat ve Terakki parti haline getirildi. Ve meclise hâkim olundu. Birkaç askeri bürokratla da asker etki altına alındı. Böylece Emanuel Karasu, Basel konferansı kararlarının birinci adımını gerçekleştirmiş oldu.
Sıra ikinci adıma gelmişti. Önce Libya, İtalyanlara verildi. Sonra Balkan Harbi çıkarıldı. Sonra hiç lüzum yok iken Osmanlı Birinci Dünya Savaşına sokuldu. Birinci Dünya Savaşı esnasında 1914’ten 1918’e kadar 4 yıl boyunca Galiçya’sından Yemen’ine kadar 30 cephede savaşan Osmanlı, bütün cephelerde Çanakkale destanı gibi büyük kahramanlıklar göstermesine rağmen bütün dünyaya karşı savaşmaktan bitap düştü. Sevr’i imzalamak mecburiyetinde kaldı.
Sevr, temelde Büyük İsrail projesidir.
İngilizler, Filistin’e bu toprakların kendilerinin olması için değil, İsrail’i kurmak için gittiler. Fransızlar, Kahramanmaraş’a bu toprakların kendilerinin olması için değil, burası Arz- Mev’ud’a dahil olduğu için burayı alıp İsrail’e vermek amacıyla geldiler.
Irkçı emperyalizm, Büyük İsrail’i kurmak İçin Sevr’i uygulayabilmek gayesiyle 5 yıl uğraştı. Fakat daha 1919’da Kahramanmaraş’ta Sütçü İmam ve Rıdvan Hoca gibi milli kahramanların öne düşmesiyle halkın kazma kürekle Fransızları kovmasıyla: Yunanlılar 15 Mayıs 1919 da İzmir’e çıktılarsa da mesela Balıkesir de H. Basri Çantay ve Vehbi Çıkrıkçı gibi milli kahramanların gayretleriyle, halkın zeybeklerden milis teşkilatı kurup Yunanın karşısına çıkmasıyla işgalciler elini kolunu sallayarak ilerleyemediler.
Bunları takiben 23 Nisan 1920’de TBMM’nin kurulması ve Anadolu’da işgalcilerin kovulması için topyekûn Milli Kurtuluş savaşının başlaması üzerine SEVR uygulanamadı.
Bunun üzerine ırkçı emperyalizm, 5 yıllık Birinci Cihan harbi ve İstiklal Savaşından sonra 10 yıl uğraşmasına rağmen hedefine ulaşamayınca stratejisini değiştirdi. Savaşarak Anadolu’yu işgal yerine, Haym Nahum doktrini ile Anadolu’yu yumuşak lokma yapıp, Büyük İsrail’i kurma stratejisine döndü.
- Yok Edici: Haym Nahum
Anadolu’nun inançlı insanlarının mukavemeti karşısında ırkçı emperyalizm hedefine savaşla ulaşamayınca 1923’te bir mola vermeye hazırlık yaparak sanal işgallerle Anadolu’yu yumuşak lokma yapıp, ırkçı emperyalizmin planlarını hedefine ulaştırmayı kararlaştırınca, Mısır Hahamı Haym Nahum, ırkçı emperyalizm tarafından ön plana çıkartıldı.
Ve her türlü çabaya rağmen ABD Lozan’ı hiçbir şart altında imzalamadığı halde Haym Nahum’un Lozan da İnönü’nün müşaviri sıfatıyla görüşmelere girerek, Fransız Başbakanı Clamenso, İngiliz Başbakanı Lord Corc ile yaptığı görüşmelerin sonucu olarak (Irkçı emperyalizmin kontrolü altındaki bu ülkelerin kendi iç planlanına göre asıl olan Sevr’in uygulanacak olmasına rağmen) 10 senelik savaştan sonra bir müddet dinlenmek ve mola vermek için şeklen Lozan’ı imzalamaya razı oldular.
Ama bu mola süresinde onlara göre Haym Nahum doktrini esas alınacak ve gerçekleştirilecek idi.
Bu doktrine göre:
Büyük İsrail’in kurulması ve onun emniyeti bakımından Selçuklu ve Osmanlı’nın mirasçısı bağımsız bir devlet olmamasını temin için, her ne kadar Lozan imzalanıyorsa da gerçekte Haym Nahum planı uygulanacak ve planın şu 4 hedefi gerçekleştirmek suretiyle Türkiye yumuşak lokma yapılıp, parçalanarak yutulacaktı.
Böylece İstiklal savaşındaki gibi ağır telefiyat verilmeden, hedefe sanal işgalle ulaşılacaktı. Haym Nahum, batılıları ikna ederken, “biz ırkçı emperyalizm olarak 5700 senedir Büyük İsrail’in kuruluşunu bekliyoruz. Çok büyük telefiyat vereceğimize 20 sene daha beklesek ve sanal işgalle Türkiye’yi yumuşak lokma yapıp daha az telefiyatla yutsak daha iyi olmaz mı? Daha akıllıca olmaz mı?” demiştir.
Haym Nahum doktrini 4 unsuru ihtiva etmektedir. Türkiye’yi yumuşak lokma yapmak için gerçekleştirilmek istenen hedefler şunlardır:
- Türkiye insanını aç bırakmak.
- Türkiye insanını işsiz bırakmak.
- Türkiye’yi borca esir etmek,
- Halkı dininden ve inancından uzaklaştırmak.
İşte ırkçı emperyalizmin 90 yıllık kendi iç planında güttüğü hedefler bunlardır. Ve AKP’nin işbaşına getirilmesi gayretleri ve ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği’ne gireceğim diye şuursuz bir şekilde ortaya atılması karşısında, tekrar önümüze SEVR’in konması ve onun gerçekleşmesi için de AKP yönetimini kullanarak Haym Nahum doktrinin uygulanmaya çalışılması olaylarının arkasında ve temelinde bu söylediğimiz gerçekler yatmaktadır.
IRKÇI EMPERYALIZMIN YENİ DÖNEMİ
Irkçı emperyalizm tarafından takriben 100 sene evvel Theodor Herzl tarafından planlanan, Emanuel Karasu tarafından uygulanan ve Haym Nahum tarafından yok etme safhasının gerçekleştirilmesi istenen ana planın uygulaması 1990’dan itibaren yeni bir dönemi başlatmıştır.
1990’da Komünizmin iflası ve Sovyetlerin dağılması üzerine tek kutuplu bir dünya meydana gelince ve tek kutup olan ABD de ırkçı emperyalizmin avucun içine girince şimdi artık ırkçı emperyalizm, 5760 yıllık gayelerinin nihayet gerçekleşmesi için vaktin geldiğine inanmaktadır. Margaret Thatcher, 1990 İskoçya’da NATO toplantısında yaptığı konuşmasında:
“Düşmansız ideoloji yaşayamaz, bizim yaşamamız için mutlaka düşman olmalı. Bugüne kadar Rusya idi. Şimdi çöktü. Bu durumda NATO’yu ne yapacağız. Lav mı edeceğiz? Hayır, düşman olmasaydı yeni bir düşman ihdas etmemiz gerekecekti. Halbuki buna gerek yoktur. Düşmanımız vardır. Ve de İslam’dır” sözleriyle ortaya çıkan yeni dönemde, ırkçı emperyalizmin planlama görevini 100 sene önceki Theodor Herzl yerine şimdi Brzezinski yapmaktadır. Uygulama görevini ise 100 sene önceki Emanuel Karasu yerine, Makovsky yapmaktadır. Yok etme görevini de 100 sene önceki Haym Nahum yerine, şimdi Bush ve devamında gelen başkanlar yürütmektedir.
Bu yeni takımın işe başlarken;
“Artık Büyük İsrail’i kurmamızın vakti gelmiştir. Önümüzde tek engel Refah Partisi’dir. Her güçlüğü yendiğimiz gibi bu engeli de aşacağız. Yok etme planlarımızı yürütmek için en uygun yol, Türkiye’yi sanal olarak işgal etmektir. Bunun için de Refah Partisi içindeki dünyacılarla iş birliği yapalım. Elimizdeki medya gücü gibi her türlü etkileme imkânlarıyla seferber olarak AKP’yi işbaşına getirelim ve Haym Nahum doktrini uygulayarak sonuca ulaşalım” dedikleri anlaşılmaktadır.
BURAYA NASIL GETİRİLDİK?
Irkçı emperyalizm tarafından bütün dünyada Müslüman ülkelere karşı ve Müslümanlara karşı yeni bir imha planının uygulanması için 2001 yılında İkiz kulelerin, bizzat kendileri tarafından yıkılmasını takiben yaşadıklarımız, ırkçı emperyalizmin maksat ve gayelerini apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.
İşe dünyanın en önemli ülkesi olan Türkiye’de Millî Görüş zihniyetiyle, Yaşanabilir Bir Türkiye. Yeniden Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya kurmakta olan Refah Partisi’nin her türlü yola başvurularak, yasalara aykırı bir şekilde kapatılmasıyla başlanmış, 3 Kasım 2002’de her türlü etki kullanılmak suretiyle AKP kahir bir çoğunlukla işbaşına getirilmiştir.
Bu adımlar atıldıktan sonra bir yandan söz dinlemeyen Afganistan ve Irak zorla işgal edilmiş, diğer yandan da Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan gibi ülkelerde turuncu ihtilallerle işbirlikçi hükümetler işbaşına getirilmiştir.
Bunlara ilaveten büyük İsrail’in bir an evvel kurulabilmesi için bir yandan Filistin, Lübnan, Suriye, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin de işgalleri için planlar yapılmıştır.
Diğer yandan da Türkiye’nin yumuşak lokma olarak yutulabilmesi için AKP yönetiminin ekonomiyi IMF’ye teslim etmesi sonucu olarak, Türkiye’nin aç bırakılması, işsiz bırakılması ve borca esir edilmesi; medyası, sanayisi ve bankasıyla hiç bir milli kuruluşu kalmaması için süratle yeni kanunlar çıkarılarak hızlı adımlar atılmış, görülmemiş bir borçlanma ile borca esir olunmuş ve milletin milli ve manevi değerlerinden uzaklaşması için mümkün olan her adımın süratle atılması için baş döndürücü bir dönem yaşanmış ve işbirlikçi medya vasıtasıyla, milletin sürekli olarak narkozlanması sağlanmış, milli her şeyimiz elimizden alınmaya çalışılmış ve Avrupa uyum komisyonları vasıtasıyla da milletin milli ve manevi değerlerden uzaklaşması için her türlü yasa ve uygulama yürürlüğe konmuştur. İşte buraya böyle getirildik.
ESAM